Azerbaycanlı yazardan Nagehan Alçı`ya ağır cevap –  Türkiye-Azerbaycan strateji ortaklığı neden hedef seçilib?

 

12769533_798037863635280_278126623_nAgil Alesger

Aslında Türkiye ile Azerbaycan`ın bugünlere böyle gelmesini hep niyaz etmişiz. “Azerbaycan Karabağ`da yalnız değildir” sözleri sadece bir cumhurbaşkanı`nın konuşma metninden bir parça değil. Bu uzun bir geçmişe dayanmakta olan Azerbaycan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin geçmişinden haber veriyor. Ortak köken, dil, din birliği, benzer kültür, gelenek ve görenekler bu ilişkileri gerekli kılan başlıca faktörlerdendir. Türkiye ve Azerbaycan, tarihlerinin en zorlu dönemlerinde birbirlerine destek oldular. 1918 yılında Nuri Paşa komutanlığındaki Kafkasya İslam Ordusu’nun uzun mücadele ve savaşlar vererek Bakü’yü kurtarması Azerbaycan için önemli bir dönüm noktası oldu. Bir devlet büyüğünün dediği gibi, “Türk ordusunun Azerbaycan’a, Bakü’ye gelmesi, Azerbaycan’ı Taşnakların saldırısından kurtarması her Azerbaycanlının kalbinde yaşıyor. Azerbaycan halkı, işte o acılı dönemde Türk halkının yaptığı yardımı asla unutmayacaktır.” Anadolu’da  Kurtuluş Savaşına Azerbaycanlılar maddi ve manevi yardımlarda bulundular.

Bugün uluslararası alanda Türkiye, Azerbaycan’ın strateji müttefiki ve destekçisidir. Tabiatıyla Azerbaycan’ın da güçlü bir devlet olması Türkiye’nin dünya siyasetinde gücünün ve rolünün artması anlamına gelmektedir. Bu yüzden de söz konusu iki devletin ilişkilerinin uluslararası hukuk ilkeleri temelinde gelişmesi önemlidir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, kederi bizim kederimizdir” ve Haydar Aliyev’in “Biz bir millet iki devletiz” sözleri hem Türkiye’de hem Azerbaycan’da iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihçesini, bugününü ve gelişme doğrultularını net bir biçimde ifade eden en mükemmel formül olarak görülmektedir.

Yukarıda belirtilenleri özetleyerek Azerbaycan ve Türkiye’nin uluslararası örgütlerde pekçok görüşmeler yaptıklarını, çeşitli uluslararası ve bölgesel konularda tutumlarının çok yakın olduğunu veya örtüştüğünü, ülkelerin birbirine karşılıklı destek verdiklerini söyleyebiliriz. Azerbaycan BM, İKT, NATO, Avrupa Konseyi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü, Türkçe konuşan Devletler Birliği ve benzeri kuruluşların bünyesinde de Türkiye ile yararlı işbirliği yapıyor.

Nitekim Karabağ savaşı ile ilgili Türkiye`nin savaşın ta ilk döneminden sergilediği tavır Azerbaycan`ın kalbinde taht kurmağa yetmiştir. Türkiye, bütün uluslararası örgütlerde Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal edilen Azerbaycan topraklarının boşaltılmasını, bu konuyla ilgili BM kararlarının yerine getirilmesini ısrarla talep ediyor ve sorun çözüm buluncaya dek Ermenistan ile sınır kapılarını açmamakta kararlıdır.

Evet, bugün Türkiye-Azerbaycan strateji ilişkileri en üst düzeyde ve yüksek strateji bir nitelik taşımaktatır. Tarihi kökler, manevi ilişkiler ve ortak politik çıkarlar bölgede büyük bir gücü ortaya çıkarıyor.

Malasef böyle bir strateji ortaklığı ne bölgedeki diğer komşularımız istiyor, ne de ortak düşmanlarımız böyle bir müttefikliğin devamında meraklıdırlar… Bunun için zaman-zaman özellikle türk mediası kullanılarak, içimizdeki kardeşlik sevdası boğdurulmağa çalışılıyor…

Yıllardan beri AB ve ABD fonlarının para dağıttığı STK ve bazı yazarlar israrla ermenici olmağa, ermenilerden Türkiye`nin yapmadığı bir suç için özür dilemeğe, Azerbaycan`I rencide etmek için her türlü söylemi dile getirmekten asla vazgecmediler.

Evet, ermeni konusu Azerbaycan`da o kadar hassas ki, burada biri “Azeriler kardeş, ermeniler düşman mı?” diye sorduğunda içimizden bir şeyler kırılır… Tabii ki, Türkiye`nin şartlarını, içindeki ermeni vatandaşlarını biliyoruz. Fakat Türkiye`de “hepimiz ermeni`yiz” çığlığı atan sözde liberalların her fırsatta Azerbaycan`a çatmasının Türkiye`nin ermeni cemaatı ile yakından-uzaktan alakasının olmadığını, olsa-olsa Türkiye`ye karşı hala toprak ve tazminat davası güden, türk düşmanlığı üzerine inşa edilen ermeni diasporası ile olduğunu da biliyoruz…

Türkiye`yi yapmadığı soykırımla yüzleşmeğe davet edib, tarihçi professor edası ile “Kendimizi kandırmayı bir kenara bırakalım: Bütün açık kaynaklar da doğruluyor ki Talat-Enver ve Cemal Paşa’lar tehcir kararıyla Osmanlı’da yaşayan bütün Ermenileri hedef aldılar” yazanlar dönemin şartlarından acaba haberdarmıydılar? Neden o dönemde Erzurum`da, Van`da, Iğdır`da, Kars`ta, Bakü`de, Kuba`da ermenilerin yaptığı soykırımları görmezler, illah ta ihanete bulaşan ermeni tebaasının savaş olmayan bölgelere göcü sırasında yaşanan ve bedeli fazlasıyla ödenen bazı olumsuzluklara takılıyorlar?

Mesela, Nagehan Alçı isimli bir hanım yazarın “Ermeni diasporasının varlığı bizatihi bir soykırım yaşandığının varlığına kanıt. …Kısacası 1915’le yüzleşmek -bizi ne kadar rahatsız ederse etsin- esasen soykırımla yüzleşmektir” yazarken, ermenilerin Anadolu camiilerinde diri-diri yaktığı türklerden habersiz olduğuna inanmak istiyorum, nedense…

Ama laf bu hanımefendi`den açılmışken birkaç konudan da özetle de olsa bahsetmemek olmaz… Sebep te şudur. Yıllardır bu aydın görünümlü, “ben ermeniyim” diyen yazar hep kardeşliğimizi hedef aldı. Hep tarafsız gibi görünüb, bizi hedef seçti ve dolayısı ile bu konuda söz hakkı çoktan doldu bile…

Bilindiği üzere Nagehan Alçı Ermenistan üzerinden ermeni işgalı altındakı Karabağ`a gitmiş ve orada bölücülerin televizyonu`na müsafir olmuştu. O mulakat için Azerbaycan devleti`nin “istenmeyen şahıslar” listesinde ilk türk vatandaşı olarak yer almış, fakat Paralel`in Azerbaycan imamlarından Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Siyasi Analiz ve Enfarmasyon Bölümü eski başkanı Elnur Aslanov`un yardımlarıyla o listeden çıkarılmıştı.

Bugünler de ise Türkiye Cumhurbaşkanı ile birlikte Azerbaycan`a gelen gazeteciler arasındaydı… Nagehan hanım belki “Karabağ yüzdeyüz ermeni toprağıdır” dememiş ama tüm Türkiye Azerbaycan ile tek yürek olduğu Azerbaycan`ın Nisan çıkartması zamanı Türkiye`den Selahattin Demirtaş`tan sonra ermeni yanlısı sözlere imzasını atmıştır. “Azeriler dost, Ermeniler düşman mı?” başlıklı yazısında “Dağlık Karabağ meselesine medyadaki yaklaşım bir türlü atamadığımız etnik milliyetçilik hastalığımızın aynen yerinde durduğunun net bir kanıtı” yazan sayın Alçı şehit olan Azerbaycan askerleri için türk medyası`nın şehit sözcüğünü kullanıb, ermeniler için “öldürüldü” demesinden rahatsız olub.

O rahatsızlıkla Bakü`ye gelmiş ki, Azerbaycan başkendi`ne ilk ziyareti ile ilgili yazısında gördüğü güzelliğin ardında bile birşeyler aramış…

Nagehan Alçı yazıyor: “Gece yatmadan Azerbaycan televizyonuna göz gezdirmek istedim. Yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Hanım’ın ziyaretinden bahsediliyordu. Aliyevlerle baş başa yemek ve Türkiye’nin desteği saatlerce anlatıldı. (Esasen Bakü’ye geliş sebebi Medeniyetler toplantısı. Yani başka ülkelerden Bakü’ye gelen başka isimler de vardı ama hiç biri anılmıyordu. Yalnızca Erdoğan.)”

Evet… Şimdi en başa dönüyoruz. Bir türk gazetecisi, bi de yandaş adlandırılan gazeteci o kadar isim varken sadece kendi cumhurbaşkanı`nın ön plana çıkarılmasından neden rahatsız olsun ve diline dolasın ki… Bunu bir muhalif gazeteci yazsaydı, çok normal seslenirdi. Ama iktıdarın şemsiyesi altında olan biri, o iktıdar`ın başının kardeş bile olsa  yabancı bir ülke`de bu kadar önemsenmesinden neden rahatsızlık duysun ki…

Bu yetmedi, aracı kim olursa olsun, onun yaptığı hataya rağmen ülkesine gelmesine müsade eden kardeş ülke cumhurbaşkanı ve ailesine karşı kulaktan dolma bilgilerle densizlk yapması hala içindeki ermeni`nin kendisini esir aldığını göstermiyormu? Aslında kendi ülkesinin yüzde 52 oyla seçilmiş cumhurbaşkanı`na yine aynı yazısında “Michael Jackson” benzetmesi yapandan fazla bir şey beklememek lazım. Yıllardır ayakta bekletilen liderlere alıştığından şimdi ayakta alkışlanan bir lideri tabii ki, yadırğayacaktır:“Erdoğan ve eşi Emine Hanım salona adım attıklarında neredeyse bütün telefonlar bir anda havaya kalktı. Yıldıray Oğur yanımda oturuyordu, kulağıma eğildi ve ‘Michael Jackson geldi sanki’ dedi”.  Aslında bu sözleriyle sayın Alçı bu sözleriyle tarafını belli etmiştir, fakat bizim gündemimiz değil… Sadece, Avrupa`nın dört bir yanından müslüman selinin sırf Erdoğan`ı görmek için Zagreb`e geldiğini itiraf edib, sonra böyle sevgini böyle küçük düşürmek konusunda okur ne düşünür, ben bilmem…

Kısacası, Türkiye ile Azerbaycan strateji ortaklık konusunda devletlerin kolay-kolay erişemeyeceği bir noktaya ulaşmıştır. Fakat bunu istemeyen ve bu birlikteliği bozmağa çalışan o kadar düşman ve onlara yardım etmeğe hazır hainler var ki…

Bunlar`ı alt ettiğimizde sanmayın ki, bitecekler…

Önümüze yeni engeller çıkarılacak…

Özellikle, Azerbaycan`ı arka bahçesi olarak gören Rusya ve diğer gücler bu ittifak`ın bozulmasına çalışacaktır…

Bizim medya olarak üzerimize düşen öncelikle mide bulandırmamaktır… Yalnış okumadınız, lieral görünümlü ermenici yazarlar güc birliği etseler bile, Türkiye-Azerbaycan kardeşliğini asla bozamayacaklar, ama mide bulandırmağı iyi bilirler…

Bizim de görevimiz buna fırsat vermemektir…

 

Agil Alesger

Araştırmacı yazar

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir